31 Ağustos 2013 Cumartesi

Dünyanın kaçıncı zenginisiniz?

Bilirsiniz, her yıl ülkelerin veya dünyanın en zenginleri listesi yayınlanır. Ağırlıklı olarak işadamlarını, işkadınlarını ya da ünlü isimleri görürüz bu listelerde.

Peki hiç düşündünüz mü, acaba siz bu listede kaçıncı sırada yer alırdınız?

Eğer merak ediyorsanız Global Rich List’in sitesine bakabilirsiniz. Bu siteye girerek yıllık gelirinizi yazdığınızda, dünyanın kaçıncı zengini olduğunuzu öğrenebilirsiniz :)

30 Ağustos 2013 Cuma

29 Ağustos 2013 Perşembe

Onlar kesinlikle bu dünyadan değil!

Daha önce The Voca People ismini duymuş muydunuz? Ben onlara yıllar önce şans eseri internette rastladım. Sadece insan sesiyle, enstrümansız müzik yapıyorlardı ama enstrümansız olduğuna inanmak için ancak gözlerinizle görmeniz gerekiyor :) 

The Voca People, kendi deyimleriyle "İletişimin müzik ve vokal ifadelerle yapıldığı, güneşin arkasında yer alan Voca gezegeninden gelen dostcanlısı yaratıklar"... Bu başarılı vokal teatral performans grubu, vokal sesleri ve akapella tarzını modern beat-box ile birleştirerek farklı bir yorum sunuyor. Merak ettiniz, değil mi? O halde ilk video için burayı ve ikinci video için burayı tıklayın :)

27 Ağustos 2013 Salı

İngilizce yazışma örnekleri

Çoğumuz, iş hayatında aktif bir şekilde yabancı dil kullanıyoruz. Özellikle de yabancı bir firmada çalışıyorsak ya da yurtdışıyla yoğun olarak iş yapıyorsak...

Yabancı dil diyorsam anlayın ki İngilizce'den bahsediyorum. Çünkü bugün İngilizce bilmeden herhangi bir işe bile giremiyorsunuz neredeyse. Diğer yabancı diller de kariyer ve iletişim için çok önemli elbette ama İngilizce artık günümüzde olmazsa olmaz bir durumda... Neyse biz konumuza geri dönelim :)

Eğer işiniz gereği İngilizce yazışmalar yapmanız gerekiyorsa, bu yazışmaları ne kadar hatasız ve düzgün yaptığınız da bir o kadar önemli olacaktır. O halde bu önerime kulak verin!

Karşınızdaki kişiye ya da kişilere hatasız ve etkin bir dille ulaşmak için yararlanabileceğiniz bir site biliyorum: Career Lab. Birçok konuda İngilizce yazışma örneklerine bu sitesinden ulaşabilirsiniz. Umarım faydalı olur :)

26 Ağustos 2013 Pazartesi

Bugün günlerden...

Bugün günlerden ne? 26 Ağustos 2013 mü? Bizim takvimimize göre evet ama belki başka takvimlere göre farklı bir gündür. Hiç düşündünüz mü?

Dünya üzerinde kaç takvim var? Valla ben tam olarak kaç tane var bilmiyorum ama farklı kültürlerden, farklı çağlardan onlarca takvim var sonuçta... Hicri takvim, Maya takvimi, Çin takvimi bunlardan sadece birkaçı. 

Peki o takvimlerde bugünün tarihini sorgulamak ister miydiniz? Yani bugün bize 26 Ağutos 2013 ama o takvimlere göre ne acaba?

Eğer merak ediyorsanız Isotropic’in sayfasını ziyaret edebilirsiniz.

23 Ağustos 2013 Cuma

Kendime "pes" diyorum!

Ben manikürüne-pedikürüne düşkün, bakımını aksatmayan biriyim. Ezelden beri böyle bu. Hatta üniversitedeyken beni 4 yıllık üniversite hayatımızda ilk kez ojesiz gören bir arkadaşım "Hayırdır, hasta falan mısın yoksa?" demişti :) O kadar yani... Yıllardır 2-3 rengim vardır, klasik. Onların dışına da pek çıkmam. Evde hep taze ojem olur. Ama şöyle bir sıkıntım oluyor: Flor Mar ve Pastel'in ojeleri çok makul fiyatlı, çok da iyi ama maalesef diğer tüm ucuz ojeler gibi çabuk bayatlıyor, yapış yapış ve koyu bir kıvam halini alıyorlar bir süre sonra.

Geçenlerde arkadaşlarımdan birinde Chanel'in Black Satin siyah ojesini gördüm. Pahalı ojeler konusundaki klasik tavrımla "Kızım, kimbilir bu ojeye kaç para vermişsindir. Onun yerine neredeyse 25 oje alırsın!" dedim. Dedim ama bir baktım ki sürüşü bir harika, çabuk kuruyor, renk dalgalanması yapmıyor. Üstelik hemen koyulaşmıyormuş da, arkadaşım aylardır kullandığını söyledi.

Bunun üzerine ben de kendime "pes" diyerek gidip bir Chanel Black Satin oje aldım. Pişman değilim, yine olsa yine yaparım :)

Sonuçta kuaföre gidip manikür-pedikür yaptıracaktım. Dedim ki "En iyisi bu sefer kendim yapayım manikürümü-pedikürümü, bir yerden tasarruf etmek lazım!" Oturdum, evdeki onlarca bakım ürünümü ve manikür setimi koydum önüme. Gayet de başarılı bir şekilde tamamladım el ve ayak bakımımı. Tasarruf ettim, bu harcama hakkımı da Chanel ojem için kullandım. İçim rahat :) Paranıza kıyabilirseniz bir deneyim derim...

22 Ağustos 2013 Perşembe

Neyin kısaltması bu?

Bazen olur mu size de bir kısaltma görüp de ne olduğunu bilmediğiniz? Ben meraklı da bir insan olduğum için hemen kafama takarım, Google'a bakarım ne olduğunu öğrenmek için. Ama aynı kısaltma birden fazla şey anlamına da gelebiliyor bazen...

Eğer bir gün bir kısaltma görür ve "Neyin kısaltması bu?" diye merak ederseniz Acronym Finder'ın sitesine bakabilirsiniz.

Tek yapmanız gereken Acronym Finder 'ın sitesine girerek oradaki arama çubuğuna merak ettiğiniz kısaltmayı yazmak... Ve işte cevap karşısında! :)

Faydalı olması dileğiyle...

21 Ağustos 2013 Çarşamba

Aya Yorgi Koyu...

Çeşme’nin en güzel yerlerinden biri, tartışmasız Aya Yorgi Koyu... Neredeyse "Tatilimi Çeşme'de geçirdim" yerine "Aya Yorgi"de geçirdim diyebilirim :)


Burada bol müzikli, bol eğlenceli, renkli, hareketli, cıvıl cıvıl plajlar var, hepsi de sıra sıra dizilmiş. Eğer Aya Yorgi'ye henüz gitmediyseniz (pek mümkün değil ama:)) ya da buradaki tüm plajları bilmiyorsanız diye sırasıyla yazıyorum şimdi. Hazır mısınız? :)

Babylon tam da Babylon ruhunu plajda keyifle yaşamaya devam etmek için ideal. Radyo Babylon’un müziklerini dinlerken bir yandan güneşleniyor ve muhteşem denizin keyfini çıkarıyorsunuz. Plaj yaklaşık 1000 kişilik bir kapasiteye sahip.

Çimenli alanları çocuklu aileler için oldukça uygun. Yok eğer arkadaş grubuyla geldiyseniz, çocuksuz bölgede de keyfinize bakabilirsiniz; haberiniz olsun.

Sole&Mare, Aya Yorgi Koyu'na en hakim noktalardan birinde yer alıyor. 10 seneden fazla süredir faaliyet gösteren bu beach club, gençlerin en çok tercih ettiği mekanlardan biri diyebiliriz... Türkiye'ye gelen Cruise gemilerinin misafirleri bile buraya uğramadan gitmiyor desek yanlış olmaz herhalde.

Şezlong ile rahat ediyorsanız kötü haber: Burada yastıklar üzerinde güneşleniyorsunuz. Ama bu bir dezavantaj değil, sadece tercih meselesi elbette...

Marrakech, 1,400 m2 alan üzerine kurulu bir diğer favori beach club... 50 metrelik sahil şeridiyle burası da Aya Yorgi'ye hakim bir noktada bulunuyor. Ayrıca 25 metrelik de bir iskelesi var.

Tasarımıyla da göz dolduran bu beach club, özellikle akşamları gençlerin akınına uğruyor. Aman ha rezervasyonsuz gideyim demeyin. Özellikle de Marrakech'e; çünkü Marrakech'in gerek gündüz gerekse gece kapıdan misafir alırken çok ama çok seçici olduğunu da duydum, benden söylemesi...

Paparazzi, koyun en eski mekanlarından biri... 26 yıldan bu yana aynı isimle, aynı yerde, aynı işletmeci ve aynı çizgiyle misafirlerini ağırlıyor. Bungalova benzer tasarımı, Paparazzi'yi koyun diğer plajlarından gözle görülür biçimde ayırıyor.

Mekan, Akdeniz ve Ege mutfağının en özel yemeklerini sunuyor. Sloganları “Mutluluğun ayakları suya değer mi?” Paparazzi’de gerçekten değiyor. Ama gitmeden önce rezervasyon yaptırmak şart! Sakın unutmayın :)

Kafe Pi Aya Yorgi'deki son durağımız ve benim favori mekanım... Retro bir tarzı var buranın; renkli, cıvıl cıvıl bir beach club. Biz açıkçası en rahat burada vakit geçirdik diyebilirim. Şezlongları çok rahat (Bu yazıdan da anlayacağınız gibi ben şezlongda daha rahat ediyorum), Aya Yorgi'nin sonunda olduğu için karmaşadan daha uzak bir noktada. Yemekleri de oldukça lezzetli. Test edildi, onaylandı :)

Bu plajların hepsi gündüzleri beach club, geceleri kulüp olarak hizmet veriyor. Burada dikkat etmeniz gereken şey şu: Yer bulabilmek için ya çok erken gitmek ya da rezervasyon yaptırmak durumundasınız. Haa bir de kızlı-erkekli bir grup olarak gitmenizde fayda var. Örneğin; 2 erkek giderseniz almayabiliyorlarmış. Benden söylemesi :)

19 Ağustos 2013 Pazartesi

İşte buldum!

Bir zamanlar Guess'in Gold isimli bir parfümü vardı. Ben çok severek kullanıyordum. ABD'de okurken tanışmıştım ilk bu parfümle, Türkiye'ye gelirken de yanımda getirmiştim. Bir süre sonra Guess bu parfüm serisini kaldırdı. Ben cidden üzüldüm tabii...

Aradım, taradım, her yere sordum, hiçbir yerde bulamadım. Taa ki geçen seneye kadar. Geçen sene sonunda arkadaşımla ABD'ye gittiğimde, Las Vegas'ta bir outlette geziyorduk. Bir parfüm mağazası gördük ve hemen içeri girdik. Parfümleri denerken bir de baktım satıcı kadın bana bir parfüm denettirmek istiyor. Kim Kardashian Gold...

Bu parfüm Guess Gold'a öyle çok benziyor ki. Tamamen aynısı diyemem ama gerçekten de çok benziyor. Yani anlayacağınız; sevdiğim parfüme çookkk yakın bir parfüm bulmanın mutluluğuyla döndüm ABD'den...

Şekerli bir parfüm arayanınız varsa bir denesin derim, fiyatları da çok yüksek değil :)

16 Ağustos 2013 Cuma

Ailemizin yeni üyesi Lulu

Dedim ya ben yeğenlerine ultra düşkün bir teyzeyim; geçenlerde bizim 3 numaraya yeni bir kitap serisi aldım. Lulu diye cici bir kızcağızın hikayesi bu... Kitaplarda açılan minik kapakçıklar ve fermuar gibi aksesuvarlar var. Bizim minnakın çok ilgisini çekti. Şimdi durup durup "Luluuu" diye sesleniyor ve kütüphanesinden Lulu serisi kitaplarını getiriyor önüme "oku bana bunları" diye. Yani kısacası Lulu artık ailemizin yeni üyesi :)

Seride 5 kitap var: Benim Adım Lulu, Lulu’nun Öğle Yemeği, Lulu’nun Ayakkabıları, Lulu Tuvalete Gidiyor ve Lulu’nun Kıyafetleri...

İşte size bu kitaplardan benim favorim olan 2 sayfa. Eee benim gibi bir kokoştan da ancak bu süslü sayfaları beğenmesi beklenir :)




Lulu Serisi'ne ulaşmak isterseniz burayı tıklayabilirsiniz. Keyifli okumalar :)

15 Ağustos 2013 Perşembe

Hoşgörü ve kültürel çeşitlilik

Mostar Köprüsü'nün adını mutlaka duymuşsunuzdur. Neretva nehrinin üzerine kurulu bu köprü, Bosna'ya giderseniz mutlaka görmeniz gereken yerlerden biri... Köprünün orijinal adı "Stari Most", yani "eski köprü"... 1566'da Mimar Sinan'in öğrencilerinden Hayreddin adında bir mimar tarafından inşa edilmiş. İnşa edildikten sonra da şehre ismini vermiş.


Bosna Hersek 2 bölgeden oluşuyor. Mostar, Herzegovina bölgesinin en önemli şehri. Şehrin 2 tarafını birleştiren Mostar Köprüsü de tam anlamıyla hoşgörü ve kültürel çeşitliliğin sembölü olmuş tarih içerisinde. Bugün Mostar çok uluslu bir yönetim tarafından idare ediliyor. Hırvatlar nehrin batısında, Müslümanlar ise doğusunda yaşıyor. İşte kültürel çeşitlilik de buradan geliyor.

Köprü maalesef 1993'te savaş sırasında yıkılmış. Savaştan sonra, yıkılanın yerine İngilizler tarafından geçici olarak demir bir köprü inşa edilmiş. 1997'de ise UNESCO ve Dünya Bankası'nın desteğiyle tekrar inşa çalışmaları başlamış. Macar donanmasından dalgıçlar nehir yatağından yıkılan köprünün orijinal taşlarını bulup çıkarmış, eksik kalan taşlar ise orijinaline yakın yeni taşlarla doldurulmuş.

Köprünün yeniden inşası 2003 yılında tamamlanmış ve körpü hemen hemen eski görüntüsüne dönmüş. 23 Temmuz 2004'te de Prens Charles tarafından açılmış.

2005'te Mostar şehriyle birlikte Dünya Mirasları listesine eklenen Mostar Köprüsü; 24 m. yüksekliğinde, 30 m. uzunluğunda ve 4 m. genişliğinde...

Eğer bir gün Bosna Hersek'i ziyaret etme şansınız olursa Mostar'ı ve Mostar Köprüsü'nü görmeden dönmeyin... Gerçekten buna değecek! Umarım Mostar Köprüsü ve dünyadaki diğer hiçbir körpü bir daha yıkılmaz, canlar yanmaz...

14 Ağustos 2013 Çarşamba

Kim bu öküz?

Demiştim size Alaçatı/Çeşme yazıları bitmez, yandınız diye. Buyrun bir tane daha :) Bu yazım Alaçatı Port Marina'da bu yaz açılan Öküz Bar ile ilgili...

Gerçekten de kim bu Öküz? Bu; Öküz Bar'ın 5. şubesi... Alaçatı Port'un güzelliğini gözler önüne seren bir yapısı var mekanın. Aşağıdaki resimlere bakınca ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız :) 

Ortalama 800 kişilik kapasiteye sahip. Haftanın 7 günü saat 16.00 ile 04.00 arası açık ve neredeyse her gün insanla dolup taşıyor. Müzik güzel, eğlenceli... Fakat çok ilginç geçişleri var DJ arkadaşın :) Bir anda "I gotta feeling" çalarken neredeyse şarkıyı yarıda kesip "Şinanay da yavrum şinaşinanay"a bağlayabiliyor :) Ama eğlendiriyor mu? Cevabım kesinlikle evet!


Tabii sadece bar olarak düşünmeyin; İtalyan mutfağıyla da oldukça iddialı. Ben özel Öküz soslu biftek yedim, gerçekten lezzetliydi. Yolunuz o taraflara düşerse mutlaka bir uğrayın bence :)

13 Ağustos 2013 Salı

Tatil bitmesin!

Bu bir Pazartesi & tatil sonrası sendromu yazısı... Peki neden bugün yani Salı günü yazıyorum? Çünkü sendromun etkilerini yeni yeni atlatmaya çalışıyorum. 


Çok keyifli bir bayram tatili geçirdim ama su gibi akıp gitti :( Zaman böyle ellerinizden kayarcasına uçar mı? Evet, uçtu. Aklınız tatilin o en neşeli, en keyifli, en renkli anlarında kalmaz mı? Evet, kaldı. Alaçatı'daydım bayramda... 7 gece 8 günlük muhteşem bir tatilin ardından, kalbim ve aklım Alaçatı'da kalarak İstanbul'un yolunu tuttum. Herneyse; bu kadar sendrom açıklaması yeter, biraz da güzel şeylerden bahsedelim (O kadar çok ki sanıyorum önümüzdeki aya kadar sadece Alaçatı/Çeşme yazabilirim :))

Siesta Otel isimli butik bir taş otelde kaldım tatil boyunca. Alaçatı'nın merkezinde yer alan bu tatlı otel, Şok marketinin tam üstünde ve köye yürüyüş mesafesinde... Binası tam da Alaçatı’nın mimari dokusuna uyumlu bir şekilde taştan yapılmış. Yemyeşil bir bahçesi de var, bahçedeki salıncakta bolca sallandık :) 

Sabah kahvaltıları bu bahçede servis ediliyor. Otelin sahibinin eşi, tonton mu tonton bir hanım. Elleriyle köy kahvaltısı hazırlıyor misafirlerine. Ama o ne kahvaltı o! :)

Otelde havuz yok ama zaten Alaçatı'ya ya da Çeşme'ye gidip hazuva girilir mi? Her gün Aya Yorgi'nin bir beach club'ına gitseniz 1 hafta biter zaten :)

Yani lafın kısası, Alaçatı'ya gitmek istiyorsanız mutlaka buraya bir bakın derim. Ve bu yazıya son verirken aklımdan geçen tek şey "Tatil neden bitti? Hiç bitmesiiinnnn!"...

12 Ağustos 2013 Pazartesi

Atlar ve insanlar arasındaki mükemmel uyum

Siz hiç hayatınızda at tiyatrosu izlediniz mi? "At tiyatrosu mu? O da ne?" dediğinizi duyar gibiyim. Sizi merakta bırakmayayım: Zingaro Tiyatrosu'ndan bahsediyorum...

Zingaro, 1984'te Bartabas tarafından kurulan bir tiyatro grubu. Grupta yaklaşık 40 yetenekli ve özel yetiştirilmiş at, 16 dansçı ve 15 Roman müzisyen bulunuyor. Tiyatronun adı da kurucu Bartabas'ın atı Zingaro'dan geliyor. İspanyolca'da "çingene" demekmiş.

Bu Fransız at tiyatrosu grubu bugüne kadar Zingaro Chimere, Eclipse, Triptyk ve Battuta isimli harika şovlar yaptı. Aslında onlara sadece "Fransız at tiyatrosu" demek doğru olmaz; çünkü onlar dünyaca ünlü bir grup artık... Ben Zingaro'nun Battuta isimli gösterisini S Uluslararası Binicilik Merkezi'nin açılışında izleme şansına sahip olmuş kişilerden biriyim. Gerçekten de inanılmazlardı!


Kostümler, danslar, müzikler ve elbette atlarla insanların arasındaki uyum ve dostluk öyle etkileyiciydi ki; hala bugün gibi aklımda... Yüzlerce izleyici dakikalarca ayakta alkışlamıştık. İnanılmaz bir atmosferdi.

Battuta'dan sonra Darshan ve Calacas diye 2 şov daha yapmışlar. Gösteri tarihlerini ve yerlerini görmek için şurayı tıklayabilirsiniz. Maalesef yakın zamanda tekrar Türkiye'ye geleceklerine dair bir haber okumadım ama eğer siz onların gösteri yapacakları ülkelerde/şehirlerde yaşıyorsanız veya şans eseri o tarihlerde turistik amaçla ziyaret edecekseniz sakın kaçırmayın :)

8 Ağustos 2013 Perşembe

Şeker gibi bayram

Hepinize
mutlu,
huzurlu,
sağlıklı,
keyifli,
bol sohbetli,
bol kahkahalı,
eğlenceli,
dinlenmeli,
şeker gibi
bir bayram dilerim...

7 Ağustos 2013 Çarşamba

Dağcılık üzerine bir kitap

Amerika'da eğitim alırken, hocalarımdan bir tanesi bize ödev olarak bir kitap okutmuştu. Adı: Into Thin Air. Gerçek bir hayat hikayesi olan bu kitap, normalde konusu tamamen dağcılık olmasına ve benim dağcılıkla alakam olmamasına rağmen beni çok etkilemişti. Bu sebeple sizinle de paylaşmak istedim.

Hikaye şöyle: 1996 dağcılık sezonu Everest tarihinin en çok ölüm yaşanan yılı. O yıl maalesef 15 kişi zirveye ulaşmaya çalışırken hayatını kaybetmiş. Everest Dağı felaketinin canlı tanıklarından biri de Amerikalı yazar ve dağcı  Jon Krakauer.

Jon Krakauer’in Everest macerası, o dönemde çalışmakta olduğu Outside isimli derginin onu Everest Dağı'yla ilgili bir yazı yazmak üzere dağcılara katılmak amacıyla Nepal'e göndermesiyle başlamış.  Maalesef bu macera "1996 Everest Felaketi" olarak alınan bir olayla sonuçlanmış. Zirveye ulaştıktan sonra, 6 kişiden 4'ü (aralarında grup liderinin de bulunduğu) fırtınada hayatlarını kaybetmiş :(

Jon Krakauer, felaketin ardından Outside dergisinde bir makale yazmış ve sonra da bir kitap yazmaya karar vermiş. Orijinal adıyla "Into Thin Air: A Personal Account of the Mt. Everest Disaster" ulusal en çok satanlar listesine girmiş bir kitap. 10 Mayıs 1996 tarihinde yaşananları detaylı bilgiler ve fotoğraflarla anlatan kitabın "Into Thin Air: Deaths on Everest" isimli bir TV filmi de çekilmiş.

Toplumun bir kesimi Jon Krakauer'i bu olayı ticaretleştirdiği için eleştirmiş. Ben sadece o gün orada neler yaşandığını herkesin bilmesini istemiş diye düşünüyorum. Eğer siz de gerçek hayat hikayelerini okumaktan keyif alan ya da dağcılıkla ilgilenen biriyseniz, bu kitabı kesinlikle okumalısınız. Ben kitabı İngilizce okudum ancak Türkçe versiyonu Doğan Kitap'tan basılmış. Kitabı şuradan bulabilirsiniz.

6 Ağustos 2013 Salı

El yapımı sabunlar

Siz de katı sabunları sıvı sabunlara tercih edenlerden misiniz benim gibi? Öyleyse bu yazı hoşunuza gidecektir diye düşünüyorum. Yazım, Lush isimli özel bir markayla ilgili...

Adını muhakkak duymuşsunuzdur ya da mağazasının önünden geçerken o tarifsiz güzellikteki aromalar burnunuza kadar gelmiştir ama biz markayı biraz daha yakından tanıyalım: 

Lush, kozmetik sektörüne 1995'te İngiltere'de giren ve şu anda 30'dan fazla ülkede yer alan bir marka... Renkli ve aromalı ürünleriyle dikkat çekiyor. Saç bakımı, yüz bakımı, vücut bakımı ve daha birçok alanda ürünleri var. 

Taze meyve ve sebzeler kullanarak el yapımı ürünler üretiyor ve hayvanlar üzerinde test yapmıyor!

Benim en çok ilgimi çeken Lush'ın katı sabunları... İlginç renk, şekil ve kokulardaki bu sabunları mutlaka denemelisiniz. Geçenlerde en yakın arkadaşım ve eşi bana Lush'tan bir sabun almış sevdiğimi bildikleri için. Çantam hala o güzel aromayla dolu :) 

5 Ağustos 2013 Pazartesi

Yok böyle telefon!


Bu yazıyı okumadan önce lütfen şurayı tıklayarak videoyu izleyin...

---o---

Ben bu videoyu yıllar önce bir arkadaşım sayesinde görmüştüm. Videoda anlatılan (ve yanda gördüğünüz) cihaz ne harika, değil mi? 

Hayal edebileceğimizden çok daha fazlasını avucumuzun içine koyan muhteşem bir cihaz... Bir nevi mucize! Hem video gösterici, hem simultane çevirmen, hem kahve makinası, hem müzik aleti hem de tıraş makinesi; normal telefon özelliklerinin yanı sıra... Ama size üzücü bir haberim var: 

Maalesef Pomegranate isimli bir telefon sadece bir kurgu... 

Pomegranate telefonu, Nova Scotia'nın reklam kampanyası... "Nova Scotia da neymiş?" derseniz (ki ben demiştim), hemen açıklayayım: Kanada’nın güneydoğusunda yer alan küçük bir şehir. Küçük dediğime bakmayın, aslında Atlantik Kanada'nın en kalabalık şehriymiş. 

İnternetten araştırınca adeta cennet gibi bir yere benziyor. Bu viral video da Nova Scotia'yı dünyaya tanıtmayı hedeflemiş. Herkese ulaşmıştır, ulaşmamıştır, orası tartışılır ama sizce de çok zekice bir kampanya değil mi? 

Ana tem da şu: “Bir gün, istediğiniz her şeyi bir cihazda bulabileceksiniz. Bugün, istediğiniz her şeyi bir yerde bulabilirsiniz". Burası da elbette Nova Scotia. Bir gün gider de görürsek doğru söyleyip söylemediklerini anlayacağız :)

3 Ağustos 2013 Cumartesi

Geleceğin mağazası!

İstanbullular bilir; Benetton'un Bağdat Caddesi'nde Suadiye'de ilginç tasarımlı bir mağazası var. İçeri girmediyseniz bile önünden mutlaka geçmişsinizdir. Hani şu paslı, boyasız gibi duran asimetrik mağaza. Bilmeyenler "Nasıl yani?" diyecek şimdi ama üzülmeyin; hemen açıklıyorum...

Benetton, 2009 yılının sonlarında "geleceğin mağazaları" konseptine uygun ilk mağazasını dünyada ilk defa Türkiye'de açtı. Bu da tabii ki bizim şu paslı, boyasız, asimetrik mağaza :) 

Böyle dediğime bakmayın; mağazanın iç ve dış dizaynını dünyada ünlü mimar Piero Lissoni yaptı. 30 milyon dolarlık bir yatırımdan bahsediyoruz burada... "Waooww" dediğinizi duyar gibiyim, ben de aynı fikirdeyim :) Benetton Group'un en pahalı uluslararası projesi olduğu söyleniyor zaten.

Mağaza 2,000 m2 üzerine kurulu. 6 küpten oluşan ilginç bir tasarıma sahip ama küplerin hiçbiri birbirinin üstünde değil. Yandaki resimde görüldüğü gibi... Dış malzemesi, genelde heykeltraşların kullandığı "corten" adı verilen özel bir malzeme. Zaten ilk yapıldığında bu renk değildi, rengi 6 ay içerisinde oturarak bu hali aldı. Yağmurda, güneşli havalarda da değişkenlik gösteriyor.

Bu mağaza, dünya genelinde kurulacak diğer "geleceğin mağazaları"na da örnek oldu tabii... Ama burada beni asıl ilgilendiren ne? Elbette alışveriş :))

Mağazada Benetton, Sisley ve 012 markalarının yanı sıra Benetton'un İletişim ve Araştırma Merkezi olan Fabrica tarafından tasarlanan ürünler ve en önemlisi sadece İtalya'da satılan özel koleksiyon ürünleri de bulunuyor. Ne harika, değil mi? :)

2 Ağustos 2013 Cuma

Milano'da benzersiz bir otel

Yıllar önce bir iş gezisi için Milano'ya gittiğimde çok değişik, ilginç konseptli bir otelde kalmıştım. Otel öyle güzel, öyle benzersizdi ki bakın yıllar sonra hala aklımda ve bu sebeple burada yazmak istedim. Otelin adı: Nhow Hotel Milan...

Özellikle konferans ve iş toplantıları için uygun olan bu otel, şehrin tüm noktalarına bağlantısı olan stratejik bir konumda bulunuyor. Sanıyorum müşteri kitlesi olarak özellikle moda ve sanat alanlarındaki profesyonelleri hedefliyorlar. Bu sebeple de Milano'nun en ünlü sokaklarından biri olan Via Tortona'da bulunmayı seçmişler. Çünkü Via Tortona'da sanat atölyeleri, fotoğraf stüdyoları, showroom'lar vs. birçok sanatsal mekan ve ayrıca kafeler var.

Otelin iç dizaynı minimalist ve bir o kadar da provakatif bir stile sahip. Zaten canlı renklerden seçilen mobilyalar, ilginç tasarımlar, duvarlar ve yerler hemen dikkat çekiyor. Odaların içleri de gerçekten çok iyi. Bu arada otel Malpensa Havaalanı'ndan 45 km, Linate Havaalanı'ndan 12 km uzaklıkta. Merkeze gitmek ise sadece 2 km'lik bir mesafe...

Eğer siz de iş için ya da turistik amaçla Milano'ya gidecekseniz ve özel, benzersiz bir otel arıyorsanız, Nhow Hotel Milan'a bir bakın derim.

1 Ağustos 2013 Perşembe

İşi Sprout Social'a bırakın :)

Bayram tatili yaklaşıyor ve ben de sonunda tatil yapacağım. Yaşasııınnn :) Ama evyah! Ya işlerim ne olacak? Şirketin sosyal medya takipleri, peki ya blog? Telaşa hiç gerek yok :) (çok kafiyeli oldu :)) Çünkü Sprout Social var!

Sproutsocial.com; Facebook, Twitter, Google+, Linkedin gibi hesaplarınızı yönetmenize ve raporlamanıza yarayan bir internet sitesi... Rapor kısmında takipçilerinizin cinsiyet, yaş, şehir, ülkeye göre dağılımları vb. birçok bilgiyi bulabiliyorsunuz.

Benim için en önemli özelliği ise şu: Mesajlarınızı önceden ayarlayabiliyor ve "şu gün şu saatte gitsin" diyebiliyorsunuz.

Hani dedim ya tatildeyim haftaya diye... Ama sosyal medya üzerinden yapmam gerekenleri zaten çoktaann ayarladım. Aferin bana :)

Haa son olarak belirteyim; bu sitenin ücretsiz üyeliği yok ama 30 gün ücretsiz denemesi var. Eğer isterseniz 30 gün bittiğinde aylık bir ücret ödeyerek üyelik hesabıyla devam edebiliyorsunuz. Deneme versiyonuna bir bakabilirsiniz. Faydalı olması dileğiyle...