31 Temmuz 2013 Çarşamba

Bir Cinderella hikayesi...

İtiraf etmeliyim ki Pull&Bear markasıyla tanışıklığım çok yeni. Yani elbette adını duyar, mağazalarını görürdüm ama dün ilk defa bir Pull&Bear mağazasından içeri girip alışveriş yaptım. Daha doğrusu kendimi kaybettim demeliyim :)

Uzun zamandır yaz aylarında giyebileceğim, rahat ama şık, kalıbı zarif bir dolgu topuk ayakkabı arayışı içerisindeydim ve ne yalan söyleyeyim, gezdiğim onlarca mağazada gördüğüm hiçbir model beni mutlu etmemişti. Ve sonra... Dün Palladium'dayken onu gördüm. Hemen ayağıma denedim, öyle güzel oldu ki; kendimi yakışıklı prensin ayağına camdan ayakkabıyı giydirdiği Cinderela gibi hissettim :)

Bir kere kalıbı çok rahat ama aynı zamanda da oldukça zarif bir duruşu var. Topuğu yüksek ama ayağı rahatsız edecek gibi bir yapıya sahip değil (Ki biliyorsunuz bu çok ender bulunan bir özellik). Keten kumaştan olmasından ötürü tam yaz aylarına uygun. Renk olarak da hemen hemen her renkle kombin edilebilecek bir renge sahip. Keşke birden fazla rengi de olsaydı, kesin alırdım...

Eğer siz de benim gibi bir arayış içerisindeyseniz, bence mutlaka bir Pull&Bear mağazasına gidin ve bu ayakkabıyı deneyin. Pişman olmayacaksınız :)

29 Temmuz 2013 Pazartesi

Rock ve akapella...

Haftaya müzikle başlamak istiyorum. Hazır mısınız? :)

Bugünkü yazım yine bir akapella grubuyla ilgili... Rockapella'yı hiç dinlediniz mi? Rockapella, rock ve akapellanın kombinasyonunu yapan Amerikalı bir müzik grubu... Brown Üniversitesi mezunu 4 kişi tarafından kurulmuş ama o 4 kişiden hiçbiri şu anda grupta yer almıyor. Ne kadar ilginç, değil mi? Henüz akapella müziği çok iyi tanınmıyorken New York sokaklarında akapella söylermiş bu grup. Sokak performanslarından birinde de keşfedilmişler.

Rockapella, orijinal müziklerinin yanı sıra, söyledikleri cover şarkılarla da dikkat çekiyor. Killing Me Softly, Stand By Me,  Eye Of The Tiger gibi ünlü şarkıları yorumluyorlar. Yaklaşık 30 kadar albümleri var. Favori şarkımın linkini vereyim size:


Bir de reklam müzikleri var. Örneğin Folgers Coffee için yaptıkları reklam müziği bence çok şeker! 

Ve işte bir akapella grubunu daha tanıdık. Umarım beğenmişsinizdir...

28 Temmuz 2013 Pazar

Başka gezegenlerde kaç kilosunuz?

Biz hanımlar genelde kilolarımıza takığızdır; her daim bir rejim muhabbetidir gider, bilirsiniz... Mesela istisnasız her Pazartesi diyete başlanır, Pazar gününe kadar yenilebilecek her şey "son kez" diye diye yenilir ama ne hikmetse her Salı da diyetten çıkılır falan :)

Yani diyeceğim o ki, kilomuzla oldukça haşır neşiriz. Genellikle tartıya gün aşırı çıkar, ince ince hesaplar yaparız. Yeri gelir "200 gram vermişim" diye sevinir, yeri gelir "birkaç kilo almaktan ne çıkar" diye kendimizi avuturuz. Kaç kilo olduğumuzu (başkalarına söylemesek de :)) biliriz. Dünya'daki ağırlığımızı gayet iyi biliyoruz da acaba diğer gezegenlerde kaç kiloyuz? 

Exploratorium'un ilginç bir sayfası var bu konuda. Burayı tıklayıp sayfaya girdiğinizde karşınıza kilonuzu yazabileceğiniz bir ekran çıkıyor. Kilonuzu yazıp enter'a bastığınızda ise size diğer gezegenlerdeki ağırlığınızı söylüyor.

Örneğin; dünyada 56 kilo olan bir kişiyi ele alalım. Bu kişi Venüs’te 50.7 kg demektir. Rejimsiz, sporsuz, anında 5.3 kg zayıflama! Ne harika, değil mi? :) 

Merkür, Mars, Uranus, Jüpiter, Satürn, daha birçok gezegen var. Hatta aydaki ağırlığınızı bile öğrenebilirsiniz. Merak edenlere, ilgisini çekenlere duyurulur :)

27 Temmuz 2013 Cumartesi

Bir romantik komedi serisi daha...

Yeni bir romantik komedi kitap serisiyle karşınızdayım :) Bugün size önereceğim yazar Lindsey Kelk. Serisinin adı ise "I Heart"...

Lindsey Kelk'in adını daha önce duymamış olabilirsiniz ama hiçbir şey için geç değildir. Buyrun bakalım :)

Lindsey Kelk, New York'ta yaşayan İngiliz bir yazar ve çocuk kitapları editörü. Yazdığı romantik komedi kitapların yanı sıra Marie Claire UK'de bir köşe yazıyor. Güzellik konusunda bir blogu da var.

"I Heart" serisi, Lindsey'in şu ana kadar 5 kitap yazdığı çok keyifli bir kitap serisi. Hikayeden kısaca bahsedeyim size. Kahramanımızın adı Angela Clarke!

Angela Clarke, New York'a aşık İngiliz bir blog yazarı... Sevgilisi kendisini aldatınca ani bir kararla İngiltere'den Amerika'ya (New York'a) uçuyor ve macerası bir anda başlayıveriyor! Bu macera sırasıyla Hollywood, Paris, Vegas ve Londra'da devam ediyor. 


Bugün Cumartesi... Hemen bir kitapevine gidip kitapları inceleyebilirsiniz. Ben kitapları İngilizce okumayı tercih ettiğim için orijinal dilde alıyorum. Siz Türkçe ya da benim gibi İngilizce de bulabilirsiniz.

Yazıyı bitirmeden son bir bilgi vereceğim: Yakında "I Heart" serisinden olmayan ama bence en az onun kadar başarılı olacak bir kitabı çıkıyor Lindsey'in. Kitabın adı About A Girl...

İnternetten araştırdığım kadarıyla bu sefer ana karakterin adı Tess Brookes. Çok planlı, programlı olan bu kızcağız ama işte hayatta her şey planlandığı gibi gitmiyor tabii... Bir gün kazara ev arkadaşı Vanessa'nın telefonuna cevap veriyor. "Tess olmak iyi gitmiyor, bir de Vanessa olmayı deneyeyim" diyor ve Vanessa'ya teklif edilen fotoğraf ödevi için Hawaii'ye gidiyor. Ve işte macera başlıyor... Kitabı gerçekten de merakla bekliyorum :)

26 Temmuz 2013 Cuma

Kahraman olur musunuz?

Sevgili dostlar... "Kahramanlık" sadece filmlerde olmuyor, siz de bir kahraman olabilirsiniz. Nasıl mı? Greenpeace'in kampanyası sayesinde...

Murat Boz'un sözcüsü olduğu 1 milyon kahraman isimli bu kampanyanın amacı; Kuzey Kutbu'ndaki kutup ayılarının yuvalarını koruyabilmek. Üstelik bunu yapmak için bir tık yeterli...

Greenpeace "Sadece iyi insanlar kahraman olur!" diyor ve ekliyor:

Kutup ayılarının yuvası petrol şirketlerinin tehdidi altında. Kuzey Kutbu eriyor ve şirketlerin tek derdi, eriyen sulardan petrol çıkarmak. Bölgeyi korumak için 1 milyon kahraman arıyorum. Biri de sen olur musun? 


Ben bir kahramanım... Siz de bir kahraman olur musunuz? O halde tık tık tık...


25 Temmuz 2013 Perşembe

Kulaklarınızın pasını silin!

Bugün size yine müzikle ilgili bir öneride bulunacağım. Kulaklarınızın pasını silecek, berrak sesli, parlak bir müzisyenden bahsedeceğim. Hazır mısınız? :)

Michael Buble (Yani şu yandaki fotoğrafta gördüğünüz genç adam), başrollerinde Debra Messing ve Dermot Mulroney'nin oynadığı "Wedding Date" isimli romantik komedi film sayesinde tanıdığım müthiş bir müzisyen... Aslında ona sadece müzisyen demek yeterli olmaz, kendisi aynı zamanda bir aktör de... Wedding Date filmindeki dans sahnelerinden birinde, hepimizin bildiği "Sway" isimli klasik şarkıyı seslendiriyordu. Öyle çok etkilendim ki o duru sesinden! Hemen kimdir diye internete girip araştırdım.

Michael Buble 1975 Kanada doğumlu. Dedesinden kalan jazz albümlerini dinleyerek büyümüş. Müzik kariyeri ise bir düğünde şarkı söyleyerek başlamış. Bu düğünde Grammy ödüllü bir prodüktörle tanışmış ve ilk albümünü çıkarmış. "Aynı zamanda aktör" demiştim ya, oyunculuğa da 2000'de başlamış ve Duets, Totally Blonde, The Snow Walker, Kath and Kim gibi filmlerde rol almış.

Michael Buble'ın YouTube kanalına ulaşmak için burayı tık tık tık... Favori şarkımı merak ediyorsanız da burayı tık tık tık... :)

24 Temmuz 2013 Çarşamba

Dünyadaki ilginç şeyler

Facebook'ta çok ilginç bir grubu takip ediyorum. Adı: Amazing Things in the World...

An itibariyle 2,5 milyonu aşkın takipçileri var ve her gün "Aman Allahım! Bu da ne? Bu nasıl olur? Bu gerçek mi?" dedirten ilginçlikte ve güzellikler fotoğraflı bilgiler paylaşıyorlar.

Lafı daha fazla uzatmadan favorilerimden birkaçını buraya koyuyorum. Ne demek istediğimi anlayacaksınız... Bu grubu mutlaka takip etmenizi öneririm :)

Guana Adası, Britanya Virjin Adaları
Miracle Garden, Dubai
Texas, ABD

23 Temmuz 2013 Salı

Dünya: Yeni Bir Başlangıç

Geçenlerde yurtdışında yaşayan bir arkadaşım İstanbul'a gelmişti. Birlikte sinemaya gidelim dedik ve seçimimiz Dünya: Yeni Bir Başlangıç oldu. Hani şu M. Night Shyamalan imzalı, Will Smith'in oğlu Jaden Smith ile birlikte oynadığı film...

Hikaye gelecekte geçiyor. Dünya artık terk edilmiş bir gezegen olmuş ve insanlar yaşamlarını sürdürmek için başka bir gezegene yerlemiş. Will Smith (Jack Raige) üst düzey bir asker ve oğlu da (Kitai Raige) onun yolundan gitmeye çalışıyor. Bir gün baba oğulun da içerisinde olduğu bir grup keşif gezisi yaparken uzay gemileri arızalanıyor ve Dünya'ya zorunlu iniş yapıyorlar. Baba ve oğlu dışında tüm mürettebat hayatını kaybediyor. Baba da ağır yaralanıyor.

Kilit soru şu: Küçük Kitai ve babası Jack, artık tuhaf yaratıklarla dolu olan Dünya'dan kendi gezegenlerine dönebilecek mi?

Filmin büyük bir kısmı sadece 2 karakterle geçiyor (Gerçi Will Smith'i tek başına izlediğimiz tek film bu değil; I am Legend da vardı) ve bu iki karakter ayrı ayrı yerlerde ama buna rağmen sürükleyici bir film. İzlemenizi tavsiye ederim...

Ayrıca Jaden Smith babası Will Smith'e ne kadar çok benziyor, değil mi?


22 Temmuz 2013 Pazartesi

Klasik topuklu ayakkabılarım

Ben tam bir ayakkabı tutkunuyum. Evde hiç yoksa 100 çiftten fazla ayakkabım vardır. Hatta bir gün sayayım da ona göre yazayım :) Topuklu ayakkabılarım da elbette koleksiyonumda oldukça geniş bir yere sahip.

Ama nasıl olmasın? Hanımlar, itiraf edin: Hangimiz Sex and the City'de Mr.Big'in Carrie'ye evlenme teklif ettiği o Manolo Blahnik ayakkabılara özenmedi? Hani şu mavi saten, önü pırlanta tokalı...

Ahhh ahhh!! Neyse biz konumuza dönelim... Ne diyordum? Topuklu ayakkabılar...

İşe giderken topuklu ayakkabı giyiyorum; bu sebeple de hem şık hem de rahat olmalarına ekstra dikkat ediyorum (Vah zavallı ayacıklarım)... Siz de her gün işe giymek için topuklu bir ayakkabı arıyor ama tam istediğiniz gibi bir şey bulamıyorsanız, size gerçekten güzel bir önerim var: Marks & Spencer.

Şimdi siz "Marks & Spencer mi? Onlar ayakkabıcı değil ki? Ne alaka?" diye düşünebilirsiniz ama durum inanın öyle değil. Hem de hiç değil :)

Ben yanda gördüğünüz bu cici ayakkabıyla birkaç sene önce tanıştım. Bende birden fazla rengi var. Üstelik ayakkabı yıllar içerisinde yıprandığında gidip aynı modelden tekrar alıyorum, o kadar yani :)

Topuklu ayakkabı üzerinde olduğunuzu hissetmiyorsunuz, ayak ağrısı çekmiyorsunuz. Hem de gerek topuğunun yüksekliği gerekse rugan oluşu sebebiyle çok şık oluyorsunuz! Eee daha ne olsun :)

21 Temmuz 2013 Pazar

Yeni rimel keşfim

Bunca yıllık makyaj yolculuğumda birçok rimel kullandım ben de her makyaj tutkunu gibi... Ama son keşfim gerçekten de bir harika! Son keşfimin adı: Estee Lauder Sumptuous Extreme!

Bu rimel, ödüllü bir rimel... Size bana göre en iyi özelliklerini şöyle sıralayabilirim:

1. Rimelin fırçası kıl fırça ve diğer rimellere oranla daha büyük. Dolayısıyla kirpikleri tamamiyle kavrıyor.

2. Topaklanma yapan rimellerden hiç hoşlanmam. Bu rimel hiç topaklanma yapmıyor.

3. Aslında her rimel bunu iddia eder ama kirpikleri kesinlikle ve gözle görülür derece uzatıyor.

4. Göz makyajı temizleyici ürün haricinde ılık suyla yıkandığında bile temizlenebiliyor.

Ben Estee Lauder Sumptuous Extreme rimelimden gayet memnunum. Eğer yeni bir rimel arayışı içerisindeyseniz mutlaka bir deneyin derim :)

20 Temmuz 2013 Cumartesi

Grey's Anatomy başlasın artık!

2005'ten bu yana hayatımda olan, vazgeçemediğim, bırakamadığım, çok sevdiğim bir diziden bahsedeceğim bugün size. İsmi: Grey's Anatomy.

Amerika'nın Washington eyaletindeki Seattle Grace Hastanesi'nde geçen bu dizi; cerrahların ilginç, heyecanlı ve hareketli hayatlarını anlatıyor. Dizi Gray’s Anatomy isimli medikal kitaptan ilham alınarak çekilmeye başlanmış. En son 9. sezonu da bitirdik ve 10. sezonu merakla bekliyoruz :) Muhtemelen Eylül'de başlayacak.

Dizinin hikayesi zaten heyecanlı ama bu kadar başarılı olmasının en önemli sebeplerinden biri de birçok ünlü oyuncunun yer alması... Ellen Pompeo (Dr. Meredith Grey rolü), Patrick Dempsey (Dr. Derek Shepard rolü), Sandra Oh (Dr. Cristina Yang rolü), Justin Chambers (Dr. Alex Karev rolü), Chandra Wilson (Dr. Miranda Bailey rolü), James Pickens, Jr. (Dr. Richard Webber rolü), Sara Ramirez (Dr. Callie Torres rolü), Eric Dane (Dr. Mark Sloan rolü), Catherine Heigl (Dr. Izzie Stevens rolü), Jeffrey Dean Morgan (Danny Duquette rolü), Jesse Williams (Dr. Jackson Avery rolü), Chyler Leigh (Dr. Lexie Grey rolü) ve daha birçokları... Kimileri dizide yok artık ama Grey's Anatomy yolundan geçtikleri için saymak istedim :)


Eylül'e daha vakit var. 1. sezondan itibaren izlemeye başlayabilirsiniz. Ben bile tekrar tekrar izliyorum :) Umarım beğenirsiniz... Son olarak tek söylemek istediğim: "Grey's Anatomy başlasın artık!" :)

19 Temmuz 2013 Cuma

Cici fondötenim :)

"Makyajı çok sevmeme rağmen, şöyle bir derdim var: Yüzümde fondöten ya da pudra çok fazla durmuyor. Sabah makyaj yapıyorum ama gün içinde hemen uçup gidiyor."

Bunlar Shiseido Sun Protection fondötenimle tanışmadan önce kurduğum cümlelerdi :) Ama artık neyseki o var!

Bir Sevil mağazasında tanıştım kendisiyle. Ürünü tanıtan görevli bana bu ürünün genellikle havuza inerken kullanıldığını ve öyle bile ciltte kaldığını söyledi. Ben havuza inerken makyaj yapmıyorum ama ilk cümlelerde de belirttiğim gibi, makyaj cildimde uzun süre durmuyor. Bu ürünü de bu sebeple tercih ettim.

Bu fondöten hem 30 güneş koruma faktörü sayesinde cildimi güneşten koruyor, hem de waterproof (suya dayanıklı) özelliğiyle tüm gün yüzümde kalıyor; yani makyajım hiç bozulmuyor. Sıcak havalarda bile...

Eğer siz de benim gibi gün içerisinde yüzünde makyaj kalmayanlardansanız kesinlikle tavsiye ederim... Bu arada fondöten sadece yaz aylarında satışa sunuluyor. Ben kışın da kullanmak için yedekliyorum, bilginiz olsun :)

18 Temmuz 2013 Perşembe

Gurme bebekler...

Dedim ya ben bir teyzeyim ve yeğenlerimle çok ilgiliyimdir. Geçen gün bizim 3 numaraya (kendisi 2 yaşında) yemediği sebzeleri nasıl sevdiririz, nasıl daha sağlıklı tarifler buluruz diye internette araştırma yaparken bir siteye rastladım. 2 idealist ve girişimci annenin kurduğu bu sitenin adı Gurme Bebek...

www.gurmebebek.com 'da bebek ve çocuk beslenmesine yönelik yemek tarifleri, katı gıdaya ne zaman başlamalı ya da alerjisi varsa ne yapmalıyım gibi faydalı bilgiler, yani bebeğinizin beslenmesine dair her şey var.

Site 6-8 ay, 8-12 ay, 12-18 ay, 18-24 ay ve 24+ ay olarak yatay kategorilere sahip. Eğer isterseniz Hangi ayda başlamalı?, Altın kurallar, Bebeğim hazır mı?, Hangi gıda hangi ayda? gibi dikey kategorilerden de seçim yapıp bilgi alabiliyorsunuz.


Biz ablamla siteyi çok sevdik ve eminim onun 1. numaralı kaynaklarından biri olacak. Siz de bir göz atmak isterseniz tık tık tık...

17 Temmuz 2013 Çarşamba

California here we come...

Bir şarkı mırıldanıyorum içimden...

We've been on the run
Driving in the sun
Looking out for number one
California here we come
Right back where we started from...


Phantom Planet'in "California Here We Come isimli şarkısı, hani şu The O.C. dizisinden hatırladığımız...


Gözlerimi kapatıyorum, işte yine ordayım! Uçsuz bucaksız sahiller, ılıman bir iklim, güleryüzlü ve sıcakkanlı insanlar... Nereden mi bahsediyorum? Tabii ki California'dan...

California, Amerika Birleşik Devletleri'nın nüfus olarak en kalabalık eyaleti... Nüfusunun 3’te 1’inden fazlasını Latin kökenliler oluşturuyor. İklimi sıcak tropikal bir iklim ve özellikle güney bölgeleri 4 mevsim güneşli! Ne harika, değil mi? :)

Ben California'nın her yerine gitmedim ama kısa bir süre San Diego'da yaşadım. Size şunu tavsiye edebilirim:

Sinemanın kalbi Hollywood'un yer aldığı Los Angeles’ı, "Amerika’nın en güzel şehri" diye anılan San Diego’yu, eşsiz sahilleriyle ünlü Santa Barbara’yı, "hippi şehri" ya da "Amerika'nın Avrupa'sı" olarak bilinen San Fransisco’yu görmek gerçekten de paha biçilemez…

Eğer fırsatınız olursa, bir gün mutlaka California'ya gitmenizi tavsiye ederim...

16 Temmuz 2013 Salı

Mouse'unuz sizi yansıtsın!

Ben oldum olası ilginç tasarımlı, renkli ve eğlenceli şeylere bayılırım! Kendime göre mouse'u da buldum sonunda :) Sizi kendisiyle tanıştırayım: Logitech M325! Yanda resmini görebilirsiniz bu cici kızın...

Logitech M325, en kısa tabiriyle; daha iyi bir hassasiyet ve konfor birleşimi sunan, internette gezinme özelliğine sahip kablosuz bir mouse. Onu öyle çok sevdim ki, artık başka mouse kullanamıyorum dersem yalan olmaz.

Beni çeken sadece dış görünüşü değil tabii ki, o kadar şekilci değilim :) Özellikleri de gerçekten önemli... Gelin bu özelliklerden benim en çok beğendiklerime birlikte bakalım:

  • Öncelikle bu mouse’ta mikro hassasiyetli kaydırma özelliği var. Yani; mouse sağa sola kaydırırken zorluk çıkarmıyor. 
  • Ergonomisi gerçekten de çok iyi. Elinizi mouse’un üzerine yerleştirdiğinizde; eliniz özel şekil verilmiş, yumuşak kauçuğu hemen sarıyor. Çünkü dünyanın en çok satan şekli esas alınarak geliştirilmiş.
  • Bir diğer artısı da pili… Pilin ömrü tam 18 ay! Elbette bu durum kullanıcıya ve kullanım koşullarına bağlı olarak değişiklik gösterebiliyor ama yine de çok iyi değil mi sizce de?
  • Sonra bir de unifying nano alıcısı var. Bu da demek oluyor ki; o küçük alıcıyı dizüstü bilgisayarınızda takılı bırakabilir, birden fazla USB alıcıyla uğraşmak zorunda kalmadan uyumlu bir kablosuz cihazı da ekleyebilirsiniz.
  • Haa bir de son olarak onlarca farklı tasarımı var. Siz hangisini seçerdiniz? :)

15 Temmuz 2013 Pazartesi

Sisley allık

Size yıllardır vazgeçemediğim, makyaj çantamın en değerli ekip üyelerinden birinden bahsetmek istiyorum bugün. Kendisiyle bundan yaklaşık 7-8 sene kadar önce bir arkadaşımın tavsiyesiyle tanıştım ve o gün bugündür en yakın arkadaşlarız :) Evet, kabul ediyorum; fiyatı biraz pahalı. Ancak emin olun, buna değiyor!

Ürünümüzün adı: Sisley Phyto Touche Duo Coffret. Bu ürüne pudra desem az kalır, allık desem haksızlık etmiş olurum :) İkisini birden gayet başarılı bir şekilde sunuyor çünkü... 

İçerisinde abartılı olmayan minik simler de var. İster gece, ister gündüz kullanın; bu üründen memnun kalmamak pek de mümkün değil. Üstelik oldukça uzun bir süre kullanılabiliyor. 

Ürünün 2 tonu var; ben koyu renk olanını tercih ediyorum ama siz kendi ten renginize uygun olanını seçebilirsiniz. Bir diğer avantajı da minik fırçasıyla birlikte sunulması... Bu fırçanın öyle güzel bir ergonomisi var ki, çok kolay bir şekilde uygulama yapabiliyorsunuz. 

Bu ürünü kullandığımda arkadaşlarım mutlaka bana "sen bugün yüzüne ne sürdün? ne bu? numarası kaç? nereden aldın?" gibi sorular soruyor; hem de her seferinde... Bir kozmetik mağazasına gidip bir inceleyin derim :)

14 Temmuz 2013 Pazar

Bunlardan ben de istiyorum!

Yakın bir arkadaşım bu siteden kapıyı açık tutmaya yarayan bir aparat aldığında gördüm bu siteli ilk olarak. Adı Bunlardan İstiyorum. Sitenin sloganı "Aramayıp da bulabileceğiniz her şey." Durum hakikaten böyle :) Özellikle aradığınız ürünler değil ama öyle yaratıcı ve eğlenceliler ki, almadan duramıyorsunuz :) Siteyi inceleyince beni daha iyi anlayacaksınız...

Favori 5 ürünümü açıklıyorum:


1. Top defter:

Kağıtlardan top yapmayı sever misiniz? Ya da kullandığınız, artık işi biten kağıtları çöpe atarken top gibi yuvarlayıp, buruşturup basketçi edasıyla çöpe fırlatmayı? Ben severim... Siz de benim gibiyseniz bu ürün tam size göre! Üstelik görüntü olarak da aynı basket, futbol, beyzbol vb. toplara benziyor :)

2. Dijital rakam kek kalıbı:

Bu özel şekillendirilmiş mini kek kalıplarını birleştirerek, sevdiklerinize özel günlerinde dijital rakam görünümlü kekler ve pastalar hazırlayabilirsiniz. Örneğin; 50. yaş gününü kutlayacak annenize dijital olarak 50 rakamını, 2 yaşına girecek bebeğinize dijital olarak 2 rakamını hazırlayabilirsiniz. Her sette 7 tane kek kalıbı var; yani bu kek kalıplarıyla bir rakam hanesi tam bir şekilde oluşabiliyor. Eğer ikisini aynı anda yapayım, 2 kere zahmet olmasın derseniz, o zaman 2 set almanızı öneririm. Böylesi daha kolay olacaktır.

3. Gülümseyen buzlar:

Birçok farklı buz kalıbı var piyasada. Kimi klasik küp şeklinde sunuluyor, kimi ise daha farklı ve yaratıcı şekillerde... Ben yanda resmini gördüğünüz kalıba bayılıyorum; çünkü gülen yüz şeklinde olması adeta içimi açıyor! Misafirlerimin de çok hoşuna gidiyor, "nerden buldun?" diye soruyorlar sık sık. Yani hem sevimli hem de şık, tam da evinde neşe arayanlara uygun! :)

4. Sihirli askı:

Bazen insan evinde; yüzeylere zarar vermeyen, çivi veya yapışkan gerektirmeyen, sonradan yerini değiştirebileceği, yanlış yapıştırdıysa düzeltebileceği, pratik ve kullanışlı bir askı arıyor. İşte bu askı tam da böyle bir şey :) İster mutfakta, ister banyoda, isterseniz odanızda kullanın. Çok pratik ve üzerinde yazanlar da çok eğlenceli!

5. Dilek feneri:

Dilek fenerini mutlaka biliyorsunuzdur. Hani şu filmlerde gördüğümüz (iki sevgili romantik bir gecede sahilden dilek fenerlerini uçuruverir ya :)) ve artık sahil kenarlarında sıklıkla rastlamaya başladığımız fenerler... İşte bu siteden dilek feneri alarak sevdiklerinizle birlikte bir gece uçurabilirsiniz. Eminim onlar için de hoş bir sürpriz olacaktır; çünkü herkes dilek dilemeyi sever... Ve umarım tüm dilekleriniz gerçekleşir :)

İşte benim favori ürünlerim bunlar... Her bir başlığın üzerini tıklayarak ilgili linke gidip inceleyebilirsiniz. Peki sizin favorileriniz hangileri? :)

13 Temmuz 2013 Cumartesi

Beatbox'a gel :)

Beatbox son dönemde dünyada olduğu kadar Türkiye'de de revaçta. Özellikle yetenek yarışmalarında onlarca genç görüyoruz beatbox'a gönül vermiş. Eğer beatbox'la ilgileniyorsanız, Beardyman'i mutlaka duymuşsunuzdur.


Ben bu genç adamı YouTube'da gördüğüm bir video sayesinde keşfettim yıllar önce. Mutfakta yemek hazırlar gibi sesleri karıştırıyor, onlarla oynuyor, muhteşem bir harmoni yaratıyordu. Bu komik ve eğlenceli videoyu izlemek için burayı tıklayabilirsiniz.

Beardyman'in gerçek adı Darren Foreman. 1982 İngiltere doğumlu, beatbox'ı son teknolojiye entegre etmesiyle ünlenmiş bir müzisyen... 2006 ve 2007'de İngiltere'nin Beatbox Şampiyonu olmuş, yani İngiltere'de üst üste 2 kez şampiyon olan tek beatbox'cısı kendisi. Ne diyelim, helal olsun :)

YouTube'da "Beardyman" diye aratırsanız birçok videosuna ulaşabilirsiniz ama benim favorilerimden biri Nathan "Flutebox" Lee ile olan şovu... İzlemek için burayı tıklayabilirsiniz. İyi seyirler :)

12 Temmuz 2013 Cuma

Kim korkar karanlıktan?

Ben bir teyzeyim; üstelik -bu konuda mütevazi olamayacağım- yeğenlerimin "favori" teyzesiyim. Peki neden sizce? İki sebebi var aslında: Birincisi onlarla keyifli ve kaliteli vakit geçirmem, ikincisi de onlara sürekli güzel hediyeler almam... En sık aldığım hediye ise kitap :)

Kitaplar, kesinlikle bir çocuğun en yakın arkadaşları olmalı. Ama bu sözü kuru kuru söylemekle de olmaz tabii ki. Çocuk, ancak etrafındaki yetişkinlerin (annesi, babası, teyzesi, dayısı, ablası vb.) elinde kitap görürse, kendi eline kitap verilirse okumayı sevebilir ve okuma alışkanlığı geliştirebilir.

Eminim bu yazıyı okuyan anne ya da babalar (veya teyze, dayı, büyük anne ya da dedeler) çocuklarına, yeğenlerine, torunlarına kitap hediye ediyorlardır. Ama şu ana kadar etmediyseniz de geç değil; üzülmeyin. Size harika bir önerim var!

Biliyorsunuz çocuklukta bir sürü korkular gelişir. Özellikle 2 yaşından 5 yaşına kadar çocuklar farklı korkular geliştirebilir. Örneğin karanlık korkusu... Ben kendimden hatırlıyorum; karanlıktan korkan o kadar çok arkadaşım vardı ki! Eğer sizin de çocuğunuz, yeğeniniz ya da torununuz karanlıktan korkuyorsa, şimdi önereceğim kitap yardımcı olabilir sanıyorum.

"Akşam Olunca" isimli bu kitabı internette gördüm. Karanlıktan korkmanın gereksiz olduğunu anlatan bir kitap. Hoş da bir anlatım dili var. Mikado Çocuk tarafından yeni basılmış ve fiyatı da gerçekten çok makul...

2 ve 4 yaşındaki yeğenlerime hemen aldım ama henüz kendileriyle görüşüp veremedim. Bayılacaklarına eminim gerçi :) Siz de "Şu kitaba bir bakayım" derseniz buradan ulaşabilirsiniz.

11 Temmuz 2013 Perşembe

Astroloji Dinçer Güner'den sorulur :)

Eğer siz de benim gibi astrolojiye ilgi duyanlardansanız muhtemelen kendisini tanıyorsunuzdur ama tanımıyorsanız ben tanıştırayım: Bugünkü yazım Astrolog Dinçer Güner ile ilgili...

Ben Dinçer Güner'i ilk olarak Twitter'da duydum ve takip etmeye başladım. Öyle içten bir anlatım tarzı var ki, zaten hemen ilginizi çekiveriyor. Üstelik söyledikleri de oldukça tutarlı... Bloğu üzerinden yayınladığı haftalık burç analizlerini okuduğumda şoka giriyorum bazen :)

Üstelik sadece Twitter'da aktif değil kendisi. Facebook sayfasının yanı sıra http://www.astrologum.com/ isimli bir internet sitesi ve http://solarlunarx.blogspot.com/ isimli bir blogu da var. 

Bir röportajında okudum; astrolojiyi şöyle tarif ediyor: "Astroloji, temelde bir istatistik bilimidir. Eş zamanlılık prensibine göre çalışır. Gökyüzünde ne varsa, yeryüzünde o oluşur veya yeryüzünde oluşan her şeyin gökyüzünde karşılığı vardır… Bu yüzden astroloji size aslında gelecekten haber vermez, olan durumu analiz eder sadece… Astroloji gökyüzünde oluşan her etkinin, yeryüzündeki izdüşümünün ne olduğunu anlamamızı sağlayan bir bilgi sistemidir en temelinde…"

Bu bilgi sistemini takip etmek hoşuma gidiyor :) Siz de haftalık burç yorumunuzu okumak isterseniz burayı tıklayarak ulaşabilirsiniz. Benden söylemesi :)

10 Temmuz 2013 Çarşamba

Kiraz saplı çay ile zayıflama

Hepimiz biliriz; kiraz sapının ödem attırıcı ve idrar söktürücü özelliği vardır. Anneanne ya da babaannelerimiz kiraz saplarını kurutur, kaynatır, çay olarak içirirdi.

Kiraz sapı vücuttaki fazla suyun atılmasını sağlıyor ve dolaylı olarak da zayıflamaya yardımcı oluyor. Bunu da neredeyse tüm kadınlar bilir; özellikle diyetle haşır neşir olanlar :)

Kiraz ve kiraz sapı, hem birçok hastalığı önlüyor, hem de zayıflamaya yardımcı oluyor. Bunu Hürriyet Aile'nin haberinde de okuyabilirsiniz. Bugün size bahsetmek istediğim konu ise Doğadan Form Kiraz Saplı Çay...

Doğadan markasını hepimiz tanıyoruz. Çay konusunda Türkiye'nin önde gelen markalarından... Ama benim asıl ilgimi çeken Doğadan Form Kiraz Saplı Çay ürünü. Bu çayla birkaç ay önce tanıştım, sayısız diyetlerimden birinde :) 20 poşetlik paketlerde sunuluyor, birçok markette bulabiliyorsunuz. Tadı güzel, içmesi zor değil ve gerçekten de vücudunuzdan ödemin atıldığını hissediyorsunuz.
Üstelik bu çayın karışık, kayısılı, limonlu, mısır püsküllü ve elma kromlu seçenekleri de var ama yazıdan da anlayabileceğiniz gibi benim favorim kiraz saplı olan... Bende işe yarıyor, siz de bir deneyin bence.

9 Temmuz 2013 Salı

Vazgeçilmezim: L'occitane el kremi

Evet arkadaşlar, başlık tamamiyle duygularımı ifade ediyor. L'occitane shea yağlı el kremim gerçekten de benim için vazgeçilmez; çünkü her gün en az 2-3 kez hayatımı kurtarıyor... "Şu küçücük tüp mü?" diye sorabilirsiniz ama gerçekten de öyle! Neden mi? Açıklayayım:

Benim ellerim çok hassas. Esanslı, bol katkı maddeli herhangi bir el kremi kullandığımda hemen kızarıyor ve tepki gösteriyor. Ve eğer benim gibi bakımına düşkün, günde en az 5 kere el kremi süren bir insansanız işiniz oldukça zor olabiliyor.

Birçok krem denedim. Esanslı, esanssız, yerli marka, yabancı marka, pahalı, ucuz onlarca krem... Sonra L'occitane ile tanıştım. Elimi kesinlikle kızartmıyor, çok güzel kokuyor, yağlı bir his bırakmıyor, hemen emiliyor ve de harika bir yumuşaklık sağlıyor. Eee daha ne olsun? :)

Kremin tek bir olumsuz yanı var: Diğer el kremlerine göre biraz pahalı. Örneğin yukarıdaki resimde gördüğünüz krem 30 ml'lik boyu ve fiyatı 21 TL idi en son. Piyasada bulabileceğiniz diğer el kremleri ise ortalama 5-15 TL arası değişiyor. Ama şunu da söylemeliyim ki, verdiğiniz parayı sonuna kadar hak ediyor!

Size daha iyi açıklayabilmek için L'occitane'ın internet sitesine baktım. Bu krem %20 shea yağının yanı sıra bal ve tatlı badem özütü içeriyormuş. Ayrıca yasemin ve ylang-ylang esansları da içeriyormuş. Antioksidan E vitamini içerdiği için de cildi beslemeye yardımcı oluyormuş.

Eğer sizin teniniz benimki kadar hassas değilse, illa benim kullandığım shea yağlı el kremini kullanmak durumunda değilsiniz. Aynı kremin farklı esanslarla zenginleştirilmiş versiyonları da var; onlardan birini deneyebilirsiniz.

Kuşburnu, lavanta, gül, kiraz, kakao, mango, hurma ağacı, şakayık çiçeği, daha belki benim de bilmediğim yeni yeni aromalar... İnsanın sayarken bile içi açılıyor, değil mi? :)

8 Temmuz 2013 Pazartesi

Genel kültürünüze güveniyor musunuz?


Yandaki resimde gördüğünüz oyunu hiç duydunuz mu ya da oynadınız mı bilmiyorum ama eğer cevabınız "hayır" ise eğlenceye hazır olun! :)

Hasbro'yu bilirsiniz. Hani şu Playskool, Play-doh gibi birçok markanın üreticisi firma. İşte bu oyun da Hasbro tarafından üretilmiş. Adı: Trivial Pursuit

Dünya çapında üne sahip, genel kültür ve popüler kültür konulu bir kutu oyunu bu... 1979'da bir spor editörü ve bir fotoğraf editörü tarafından geliştirilen bu oyun, 1982'de piyasaya sunulmuş. Oyunu biraz yakından tanıyalım derseniz:

Birçok kutu oyununda olduğu gibi bunda da bir yol haritası var. Bu harita 6 bölmeli bir tekerleğe benziyor ve coğrafya, tarih, bilim ve doğa gibi farklı temalara ait renklere ayrılmış. Oyuncular zar atıp piyonlarını haritada ilerletiyor. Hangi rengin üzerinde dururlarsa, o rengin konusundaki kartlarından bir soruyu cevaplıyor. Sorular kartların üzerinde yazıyor ve her bir kartta tüm temalardan birer soru bulunuyor. Cevaplar ise kartların arkasında yer alıyor. 


Duraklardan bazıları daha önemli ve bu önemli duraklardaki soruları bilenler, piyonun bölmeli kısmına yerleştirilmek üzere özel bir esktra piyon kazanıyor. Sonuçta oyunun amacı, her temadan birer piyonu en kısa sürede kendi piyonunuzun içine yerleştirmek...

Bugüne kadar bu oyundan ne kadar satılmış olabilir sizce? 90 milyondan fazla! Oyunun Trivial Pursuit Family, Trivial Pursuit For Kids Game gibi versiyonları da bulunuyor üstelik.

Eğlenceli vakit geçirmek, bilgi dağarcığınızı sınamak ve yepyeni genel kültür bilgileri edinmek için ideal bir seçim... Denemizi tavsiye ederim :)

7 Temmuz 2013 Pazar

Naif Tasarım

Bugünkü yazımda size yaratıcı tarzıyla dikkat çeken naiftasarım 'dan bahsetmek istiyorum. Ben oldum olası düşkünümdür tasarıma, yaratıcı şeylere. naiftasarım'ı da ilk kez 2010'da İstanbul Design Week'te gördüm. Öyle güzel tasarımları vardı ki, oradaki tüm markalar arasında hemen göze çarpıyorlardı.

Eve dönünce hemen sitelerine girmiş ve kimdir bunlar diye merak etmiştim. naiftasarım, 2010 yılında dayanıklı ve neşeli ürünler tasarlamak üzere kurulmuş. Bir yandan iç mimari projeler ve ürün tasarımı çalışmalarını sürdürürken; mobilya, aydınlatma ve aksesuvarlardan oluşan ürün gamının tamamını, marangoz ve demir atölyelerinden el yapımı olarak, seri üretim kalitesinde ve standardında üretiyorlar. 

Favori ürünüm hangisi mi? Seçmek zor aslında ama birkaçının fotoğrafını buraya koyuyorum...

Obivan modeli

Queen modeli

Üsküdar'daki Seratonin Cafe, Ataşehir'deki Serenas ofisi, Moda'daki Terrace House, İkitelli'deki Hassa Elektrik ofisi, Sarıyer'deki Duru Yalısı ve Caddebostan'daki Caston Corp. ofisi naiftasarım'ım projelerinden sadece birkaçı... İncelemek için burayı tıklayabilirsiniz. İster evini ya da ofisini dekore ettirmek isteyen, ister sadece evine birkaç parça tasarım eşya almak isteyen biri olun; naiftasarım'a mutlaka bakmanızı öneririm.

6 Temmuz 2013 Cumartesi

Google'da arama yapmanın incelikleri

İnternette arama yapmak artık günlük hayatımızın olmazsa olmaz bir parçası... Birçoğumuz da elbette Google kullanıyoruz. Peki Google’da her aradığınızı bulabiliyor musunuz?

Birçok kişi Google'da arama yapma konusunda yeterince bilgiye sahip değil ve bu sebeple kolaylıkla bulunabilecek bazı bilgileri aramak için saatler harcayabiliyor ve işlerine yarayacak bilgilere ulaşamıyorlar. 

Ama sonuçta hepimizin vakti kısıtlı ve değerli... Bu sebeple arama yaparken dikkat edebileceğiniz bazı ipuçları vermek istiyorum size:

• Arama yaparken bir yerine birden fazla kelime kullanırsanız, arama sonuçları ekranında görüntülenen sayfa sayısını azaltmış olursunuz ve doğal olarak aradığınız bilgiye daha kolay ulaşırsınız.

• Aradığınız bilgilerin başına ve en sonuna tırnak (") işareti koyarsanız, tırnak içerisinde geçen ifadenin tüm kelimelerinin bir arada olduğu sayfaları görmüş olursunuz arama sonucunda. Bu da işinizi kolaylaştırır. Örnek: "çocuk kitapları"

• Neden bilmiyorum ama aradığınız kelimeleri çoğul yazmak yerine tekil yazmak da işe yarıyor.

• Son olarak içinde mutlaka geçmesini istediğiniz kelimeleri yazarken başına '+' koyun. Örnek: +sağlıklı +diyet

• Eğer aradığınız bir resimse, Google arama ekranının üstündeki seçeneklerden Images'ı (Görseller) seçerseniz, sadece görselleri görmüş olursunuz. Bu da sizi tek tek sitelerin içine girip bakma derdinden kurtarır.

Umarım bu öneriler faydalı olur...

5 Temmuz 2013 Cuma

Hem kafe, hem Pony Club!

Eğer doğayı ve yeşili seven, açık havada kahvaltı etmekten mutluluk duyan, huzurlu bir ortam arayan, keyfine düşkün biriyseniz; bu mekan önerisini okuyun derim... Bugün size Giardino Cappucino isimli bir kafeden bahsedeceğim. Aslında sadece "kafe" demek yeterli değil; orası hem bir kafe hem de bir Pony Club...
Cappucino Cafe, Çekmeköy, İstanbul
Çekmeköy'de Çavuşbaşı Yolu Caddesi üzerinde bulunan Cappucino Cafe, ilk olarak 2 yıl önce Farnsworth House olarak adlandırılan Amerikan göl evi modelinden ilham alınarak tasarlanmış. Anlaşılan o ki gerçekten de doğayla iç içe bir mekan olsun istemiş sahipleri... Bir süre sonra, yanlarındaki 4 dönüm bahçeyi de ilave etmişler ve Pony Club olarak hizmet vermeye başlamışlar. Bence çok da iyi olmuş çünkü -eski halini bilmiyorum ama- Pony Club katılınca mekana bambaşka bir hava gelmiş.

Bizim minik binici
Şeker isimli atın üstünde...
Ben bu keyifli mekanı, yeğenimin 4. yaş doğum günü sayesinde tanıdım. Kendisi Cappucino Cafe'nin müdavimidir ve at binmeye sürekli oraya gider :) Atlar bizim minik biniciyi görünce neredeyse tanıyacaklar :)

Kafenin içi gerçekten de çok şık ama doğrusunu söylemek gerekirse içeride hiç oturmadım, sürekli bahçedeydik. Çünkü o bahçeyi görünce -içerisi ne kadar şık olursa olsun- içeri girmek istemiyorsunuz :)

Yaklaşık 40 kişilik bir gruptuk. Bize özel bir köşe ayırdılar. Sofra düzeni ve servis gerçekten çok profesyoneldi. Kahvaltı tabaklarımız ve tüm ikramlar da çok lezzetliydi. Biz büyükler sohbet ederken, doğum gününe katılan akraba ve arkadaşlarımızın çocukları at bindiler, at üstünde fotoğraf çektirdiler ve çok eğlendiler. Orta alandaki çimenlikte bulunan park da gayet iyi oyalanmalarını sağladı. Hatta parti bittiğinde kimse gitmek istemedi :)

Kısacası; keyifli, mutlu, ikramlı, bol sohbetli bir doğum günün kutlaması oldu minik yeğenim için. Siz de çocuğunuza ya da yeğeninize doğum günü kutlaması düzenlemek istiyor ya da hafta sonu keyifli bir kahvaltı mekanı arıyorsanız, buraya da bir göz atın derim...