3 Temmuz 2013 Çarşamba

Kuyruklu bir hikaye

Bugün size beni çok etkileyen bir blogdan bahsedeceğim. Adı Kuyruklu Hikaye. Evlat edinilen bir köpeğin hikayesinin anlatıldığı bir blog bu. Blogun yaratıcısı Başak'ın kendi tabiriyle "Hayattan çok korkmuş bir köpeğin, hayata yeniden başlama hikayesi"... Blogdaki yazılardan etkilenmemek elde değil. Hikayeyi size kısaca aktarmaya çalışacağım.

Alice, Kopay cinsi bir av köpeği. Bundan yaklaşık 1,5 yıl önce çenesinden vurulmuş halde bulunmuş. Çanakkale Biga'da yazlığı olan bir aile onu şans eseri bulmuş ve acilen veterinere götürmüş. Orada tedavi edilemeyince Pet Nakil aracıyla İstanbul'a göndermişler. 

Çenesi yaralıymış, yemek yiyemiyormuş, ayağında bir sorun varmış, çok korkak ve hastaymış... Burada klinikte ve Veterinerlik Fakültesi'nde tedavi olmuş. İyileşme sürecinde 3,5 ay kadar cici bir veteriner ablanın yanında kalmış ve güzel bir şekilde bakılmış. Alice'in, Kuyruklu Hikaye blogunun yazarı Başak ve eşiyle tanışması ise 6 ay önce olmuş. İnternette bir ilan görmüşler "ev arıyoruz" diye. Alice'in bu akıllara sığmaz hikayesini okuyunca kayıtsız kalamamışlar ve onunla hemen tanışmak istemişler. 

Alice o sıralarda Ködi Veteriner Kliniği'nde kalıyormuş. "Çokça hikayeyle ve sevgiyle dolu bir ev orası" diyor Başak bu klinik için. Belki de nice Alice'ler var orada, kim bilir...


Tanışmaya gittiklerinde Alice çok ürkekmiş, pek yaklaşmamış. Ama nedense yazarın Ömer'e gelmiş minik minik, koklamış, öpmüş onu. Veteriner Lale Hanım bile şaşırmış. Sonra kendini sevdirmiş yeni ailesine sanki anlamış gibi gelecekte sahip olacağı mutluluk dolu yuvayı. Bir sevdirmiş, bir kaçmış :)

İşte bu "kuyruklu hikaye" böyle başlamış...

Başak ve Ömer'in Alice'i almaya karar verdikleri gün çok soğukmuş, kar yağmak üzereymiş. Biraz zorlanarak çıkarmışlar Alice'i klinikten. Ne olduğunu, başına ne geleceğini anlayamıyormuş. 3,5 aydır kaldığı kliniğe, ailesine geri dönmek istiyormuş. "Araba Alice için tedirgin ediciydi. Binmek istemedi. Ömer arabanın arka koltuğuna oturup Alice'i sevgiyle ikna etmeye çalıştı" diyor Başak. Ve böylece Alice yeni evine doğru yola çıkmış.


Alice’i eve girer girmez tasmasıyla evin içinde dolaştırmışlar. Çok korkuyormuş, önce Başak ve Ömer'i uzaktan incelemeyi tercih etmiş, onlar da bu tavra saygı göstermişler. “Alice‘in kendini güvende hissetmesi önemliydi. Hem bize alışmasını, hem de güvende olduğunu bilmesini sağlamaya çalışıyorduk.” diyor Başak. “Bu konuda çok bilinçli olmaya da özen gösterdik. İnternetten travma yaşamış köpeklere nasıl davranılması gerektiğini araştırdık. Cesar Millan’ın Ailenin bir Üyesi ve Prof. Dr. Tamer Dodurka’nın Köpek Psikolojisi kitaplarını okuduk.”

İlk bir kaç gün, başına bir şey gelmeyeceğini anlaması için onunla kısa ama sevgi dolu anlarla ilgilenmişler. Mamasını, suyunu ve yatacağı yeri göstermişler. Ama biliyor musunuz; hiçbir şey yememiş ve rahat bir uyku uyumamış. Bunları okurken gözlerime dolan yaşlara engel olamadım. Nasıl olurdu da minicik bir köpek bu kadar korku ve endişe dolu olabilirdi? Kim bilir başına neler gelmişti? Nasıl insanlarla karşılaşmıştı?

Yazıları ardı ardına okumaya devam ettim. “Eve alışmak zor. Daha önce bir eviniz olmadıysa daha da zor.” diye devam ediyor Başak ve Alice’in tahmini düşüncelerini dile getiriyor: “Televizyon, çamaşır makinesi, duvara çakılan bir çivi, kapı zili... Bu bilmediğim sesleri çıkaran her şeyden zarar gelebilir. O filmde bağırıp çağıran adam kime kızmış? Televizyondan çıkıp gelir mi yanıma? Kapı çaldığında buraya doluşan insanlar da kim? Hangisine güvenebilirim? İçlerinden biri beni alıp başka bir yere mi götürecek yoksa?”


Neyse ki yeni ailesinin üstün çabalarıyla Alice eve yavaş yavaş alışmaya başlamış, az da olsa “güven” duygusu gelişiyormuş. Alice’in dışarıda gezmeyi sevdiğini fark eden ailesi, ona açık havada uzun yürüyüşler de yaptırmış ilk haftalar. Sık sık dışarı çıkarıp, eve getirmişler ki döndüğü bir yerin, bir evinin olduğunu bilsin.

Yürüyüşler keyifliymiş ancak çok da kolay geçmiyormuş. Minik Alice’in ailesinin yaşadığı yerdeki rutin gezilerde sorun yokmuş ama özellikle kalabalık caddelerde uzun yürüyüşler Alice için stresli olabiliyormuş. İnsanların ve diğer hayvanların arasında yürümeye alışması 1 saati bulabiliyormuş. Buradaki önemli nokta ne peki, biliyor musunuz? “Vaktimiz var Alice kuş” demişler her seferinde, “Sen tadını çıkarana kadar buradayız.” Nasıl büyük bir sabır örneği bu…

Zaman geçtikçe, Alice’in neşesi yerine gelmeye başlamış. Özellikle de dışarıdalarken… Alice başka köpeklerin yanında kendini daha iyi hissediyormuş; bunu farkeden Başak ve Ömer ona yeni arkadaşlar edindirmeye karar vermiş. Dayısının (yani bloğun yazarının erkek kardeşi) köpeği Hank ile tanışmışlar ve birbirlerini çok sevmişler. Alice'in başka arkadaşları da var tabii ama Hank en iyi dostu (nam-ı diğer kankası)...


Aradan zaman geçmiş, Alice yeni ailesine katılalı 2 ay olmuş. Artık adaptasyon süreci tamamlanmış. Alice bu dönemde inanılmaz bir gelişme göstermiş, korkularının büyük bölümünün üstesinden gelmeyi başarmış. En önemlisi de yeni ailesine tamamen güveniyormuş artık. Elbette ailesinin büyük desteği ve özverisiyle...

Aradan yine zaman geçmiş; Alice bu tatlı aileye katılalı 4 ay olmuş. Başak o günleri şöyle anlatıyor: “Bu hafta ilk kez onun gerçekten çok mutlu olduğunu hissettim. Eve iyice alıştı, hangi ses ne demek iyice öğrendi. Kuyruğu artık daha sık neşeyle sallamaya başladı. Korkuları geçmedi, belki de çoğu hiç geçmeyecek. Ama neşesi korkularına kafa tutuyor gibi. Alice epey yol kat etti. Ama sadece o değil, biz de öyle... Şimdi hepimiz bu yolda daha emin adımlarla yürüyeceğiz, biliyorum.”

Sonra ne mi olmuş? Okuyup göreceğiz; Başak, Ömer ve Alice'in mutluluğuna şahit olacağız. Ama yazımı yine yazardan bir alıntıyla bitirmek istiyorum. Gözlerimde biriken yaşların birbirleriyle yarışırcasına aşağı doğru süzülmesine sebep olan bu paragrafla…

Alice‘in, Alice olmadan önce adı neydi? Bir evi oldu mu ya da en azından bir kulübesi? 

Sevildi, güzel mamalarla beslendi mi? Yumuşak bir yastığın üzerinde uyudu mu hiç?

Çenesinden vurulduğunda, sahibi peşinden koşup onu aradı mı? Bulamadığına üzüldü mü?

Alice’in hiç gerçekten ailesi oldu mu? Kaç yavru doğurdu? Doğurduklarına ne oldu?

Ona sadece bir köpek, deyip geçtiler mi? Avcıların elinde takas mı edildi tavşanın peşinde daha hızlı koşan bir diğer köpekle?

Alice sadece bir av köpeği ise eğer neden küçük bir çocuk gibi ışık açık olduğunda uyuyabiliyor geceleri?


İnsanlara karşı güvenini kaybetmiş bir köpek, bir ailenin göz bebeği olmuş. İşte budur vicdan, sevgi, şefkat; budur insanlık…

Yani bu yazının ana fikri ne? Siz de bir hayvan evlat edinmeyi deneyebilirsiniz: www.patilen.com adresinde yüzlerce cici kedi, köpek görebilirsiniz aile sahibi olmayı bekleyen. Yeni ve cici bir aile ferdi harika olmaz mıydı?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder